Mahmut Çelik Yazdı: Olmazsa Olmaz
ÖNCELİKLE Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada jeopolitik konumu ile ilgili bir kısa değerlendirme yapmak isterim, çünkü yazımın sonrası için önemli.
Türkiye, Ukrayna’daki savaştan Güney Kafkasya’daki kırılgan barışa, İran’daki yaygın kitlesel protestolara, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’den gelen terör tehditlerine ve de Yunanistan ile yaşadığı gerilime kadar uzanan bir dizi jeopolitik, güvenlik ve istikrarsızlaştırıcı zorluğun merkezinde yer alıyor.
Ege ve Doğu Akdeniz üzerindeki büyük güç politikaları, küresel salgından ve deprem felâketinden kalan ekonomik etkileri ve mevcut zorlukları şiddetlendiren kitlesel düzensiz göç gibi daha küresel ve ulus ötesi sorunların olumsuz etkileri, Türkiye’nin jeopolitik ve güvenlik ortamını doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor.
Türkiye, böyle zorlu bir ortama paralel olarak, söz konusu risk ve güçlüklerin yıkıcı etkilerini azaltmak için belirli başa çıkma mekanizmaları ve politikaları ortaya koyarken, krizlerden doğabilecek fırsatları mümkün olduğunca değerlendirmeye çalışıyor.
O nedenle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gerek Suriye, gerekse de Mısır konusunda daha önce söylediği sözlerin ardından yeni bir sürece imza atmasının önemi büyüktür. Uluslararası ilişkilerde ebedî düşmanlıklar değil, ebedî çıkarlar vardır.
Türkiye ile bölgesel rakipleri arasındaki normalleşme ve yakınlaşma, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu ülkeleri ile olan dış ilişkilerine özgü münferit bir gelişme değil. Daha çok, Türkiye’nin dış politikasında manevra yapmak için daha geniş bir alan çıkarma hamlesinin bir parçası olarak ortaya çıktı. Bunun altını önemle çizelim.
Dolu bardak Türkiye
Kuşkusuz Türkiye için “Tüm sorunlarından sıyrılmış hâlde ve adeta Cennet’ten bir köşe” demiyorum. Dünyada böyle bir ülke yok zaten. Ancak objektif gözle baktığımızda, Türkiye bardağının dolu tarafının fazla olduğunu, Türkiye’nin de nerelerden nerelere geldiğini çok iyi bilenler olarak, bunu sağlayanların hakkın teslim etmenin gereğine inanıyorum.
Meselâ, Ayasofya’nın 86 yıllık esaretini kırıp ibadete açan, Taksim Meydanı’na 150 yıldır yapılamayan Taksim Camiî’ni yaptıran Sayın Cumhurbaşkanımızı dış güçlerin nefsine kurban etmeyeceğimizi herkes iyi biliyor. Yahut bir başka örnek olarak 15 Temmuz hain darbe gecesi milletin gösterdiği aziz irade, bugün de bir anıt gibi duruyor.
Küresel kirli aklın Allah’a meydan okuma seviyesinde yaşattığı ve “Büyük Resetleme” diyerek ifade ettiği, tüm devletlerin ve insanlığın yok olduğu, dijital esaret altında yaşatıldığımız ve insanın köleleştirilmeye çalışıldığı düzene karşı önce milletimiz ve akabinde tüm insanlığı korumak görevi, cihana nizam veren ve adaleti kılavuz edinmiş Türk milletinin ve de elbette Türk Devleti’nin aslî görevidir. O görevin Başkomutanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. O biliyor ki, insanlığın geleceği bu topraklara emanet kılınmıştır.
Bakanlar sorumluluğu almalılar!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bünyesinde barınan bütün gayrimillî unsurları, Bakanlıklar ve onların da bünyesinde hizmet veren kamu kurum ve kuruluşlarından temizlemeye devam etmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğer “Türkiye Yüzyılı” projesini hayata geçirmek istiyorsa, bu temizlik harekâtı her alanda olmak zorundadır.
Şu bir gerçek ki, yurdumuzda ekonomik ve sosyal sıkıntıların çözüm merkezi olan kurum ve kuruluşlarımızda yeteri kadar yapılmayan temizlik neticesinde, hâlen kripto olarak faaliyette bulunan FETÖ, PKK ve diğer terör örgütlerine mensup kamu görevlileri, toplumu refah taşıyacak sorunların çözümüne engel olacak çalışmalar yapmaktadırlar. Hiçbir bakanlığın buna göz yumma şansı yoktur. Varsa, bilinmelidir ki, o da söz konusu yapının bir kripto parçasıdır.
Hepimizin her gün sosyal medyada gördüğü pek çok sorun ile alâkalı çözüm önerilerini hayata geçirecek bakanlık bürokratları, kimi zaman kanunların müsaade etmemesi, kimi zamansa şahsî beceriksizlikleri nedeniyle sorunları daha karmaşık hâle getirmektedir. Bu yüzden pek ciddî problemler çözülememektedir. Birçok bakanlığın bünyesindeki genel müdürlükler, resmen Türk Devleti’nin “Türkiye Yüzyılı” projesine ihanet eder noktada iktidarın rakibi mesabesindedir.
Kimler bunlar? Bilinmiyor mu? Biliniyor. Peki, neşteri kim vuracak? İşte sorun bu! O neşteri vuracak olan yetkililer, “bakanlar”.
İçişleri’nden başlayarak, Tarım Orman ve Hayvancılık Bakanlığı’na, Ticaret Bakanlığı’ndan Millî Eğitim Bakanlığı’na, Aile Bakanlığı’ndan Gençlik ve Spor Bakanlığı’na kadar hayatın içinde olan, milletin refahı, eğitimi, güvenliği, ticareti ve aile sorunlarına kadar uzanan, Devlet iradesinin icraatçı bakanlıkları, artık her şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bırakarak sorunlardan uzak durmak yerine, bizzat neşteri ellerine alıp gerekeni yapmalılar.
Peygamber Efendimiz (sav), “Temizlik, imanın yarısıdır” buyururlar. Bu vatana ihanet edenleri temizlemek de imandan gelmelidir. Bir insanın önce Allah’ın emirlerine muhatap olabilmesi, sonra da O’nun yanında değer kazanabilmesi için göğsünde iman taşıması nasıl ilk şart ise, iman sahibi bir kimsenin ilk yapacağı iş de temizliğe riayet etmesidir.
Vatanına, milletine, bayrağına ve devletine ihanet eden insanın kalbinin kirli olduğu gerçeği ile hareket etmek gerekmez mi?
Yani Devlet iradesi, artık kendi bünyesinde hâlâ barınan o hain yapıyı temizlemeye devam etmek için bu oyuna son vermeli. Önce bu bakanlıklarda FETÖ ve benzeri tüm yapıların acilen temizlenmesi sağlanmalı ve Türkiye Yüzyılı hedefleri için çalışılmalı. Dünya karmaşa hâlindeyken iç huzurunu sağlamış bir Türkiye, ekonomik ve sosyal olarak dünyada üst sıralara sıçrayacak ve dünyaya nizam verecek güce erişecektir. Yeter ki enerjimizi içeriye harcamayalım!
Çünkü Türkiye her alanda güçlü olmak zorundadır. İşte bunun yolu güvenlikten, millî eğitimden, tarım, orman ve hayvancılıktan, ticaretten, aileden, gençlik ve spordan geçmektedir. Bu bakanlıkların hata yapma şansları yoktur. Bu bakanlıkların gayrimillî unsurlara göz yumma şansları da yoktur, kripto yapıları yok etmeme şansları da yoktur. Bunları başaranlara, eyvallah. Ama başaramayanlarla vedalaşmak gerekir.
Dikkat ediniz, su kaynaklarımızın ve topraklarımızın küresel tekeller tarafından ele geçirilme operasyonlarına tanıklık ediyoruz. Türkiye’ye silahla yapamayacaklarını paranın gücü üzerinden gerçekleştirmek istiyorlar. Kritik bölgelerde toprakların el değiştirmesi sürecini istihbarat soruşturmalarına mecbur etmeli ve toprak satışına girebilecek hiçbir yabancının vekâlet yoluyla ya da Türkiye’de devşirdikleri bir Türk vatandaşını paraya boğarak satın almalarına izin vermemeliyiz.
Ayrıca gıda güvenliğinin de sağlanması gerekmektedir. Yarınlar adına öncelik enerji ihtiyacının sağlanması ve yerli-millî savunma araçları üretmek gibi görünse de zor günlerde yetişen tüm gıda ve hayvansal ürünlerin bu topraklara yetmesi, en öncelikli işimiz olmalı. Çeşitliliğin ve devamlılığın sağlanması adına kararlar hızla alınmalı. Yani eğer küresel güç olma yolunda dev adımlar atmaya devam etmek istiyorsak kendi kendine yeten ülke olma özelliğimizi daha da üst seviyeye çıkarmalıyız. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda nasıl dünyanın gıda tehdidi yaşadığını gördük. Türkiye bu nedenlerden dolayı her zorluğa hazır olmak zorunda.