BARO SEÇİMLERİNDE İSTİKLAL MARŞINA BÜYÜK SAYGISIZLIK...
İstanbul 2 Nolu baro seçiminde İstiklal Marşı’mıza büyük saygısızlık yapıldı.
İstanbul 2 Nolu Baronun 1. Olağan genel kurulu tamamlandı. Üç adayın yarıştığı seçimde, 791 oyla Av. Yasin Şamlı başkan seçilirken, seçim öncesi büyük bir rezalet yaşandı.
İlk defa yapılan olağan genel kurulda yaklaşık 1400 avukat seçim için oy kullanmaya gelmişti. Yaşanılan ânın mâna ve ehemmiyetini müdrik olanlar vecd içinde İstiklal Marşı'mız için ayağa kalmışken, bir kaç küstahın, bir kaç terbiyesizin, eski bir deyimle bir kaç "Ne idüğü belirsüz”ün ayağa kalkmayarak saygısızlık etmeleri yüzünden ortam bir anda gerildi.
İstiklal Marşı, Türk milletinin asil heyecanını ifade eden milli ve kutsal bir değerdir. Bu marşa, yalnız Türk milletinin öz evlâtları değil, bu memleketin havasını teneffüs eden herkes - kayıtsız, şartsız - hürmet etmek mecburiyetindedir.
İstiklal Marşına saygı göstermek demek, şanlı tarihimize, ölmez büyüklerimize, şehit ve gazilerimize, bir kelime ile kendimize saygı göstermemiz demektir. Türk'ün şerefli geçmişi, milli gelenek ve görenekleri, ruhi ve cibilli vasıfları, bütün içtimai müesseseleri, kısaca her şeyi bu düşüncelerimizin doğruluğunu gösteriyor. Bu gerçeği göremeyecek kadar körleşenlere; yurt ve milletini seven gençlerimizin, bütün memleket aydınlarının rehberlik etmeleri, bir vicdan ve irfan borcudur.
Başka milletler milli marşlarının üzerine titrer, onu tebcil ve takdis ederlerken, bizim bu derece kayıtsızlık göstermemiz, bu derece kendimizden geçmemiz, neden mi ileri geliyor? Milli ve içtimai terbiyemiz eksik de ondan. İtiraf edelim ki, bu tarafımız cidden eksik ve zayıftır. (Madde) denilen melun ve menfur nesne her şeyimize hâkim olduğu için mânevi değerlere, mukaddesatımıza önem vermiyor; başta aile terbiyesi olmak üzere milli ve içtimai terbiye meselesini ihmal ediyoruz. En başta gelmesi icap eden bu işler, maalesef, ikinci, üçüncü derecede bir iş sayılıyor. Bunun içindir ki ecdadımızın mâruf heybetini bütün cihana göstererek; ebediyen bizim olan bu mübarek ve bağımsız toprakları sarsa sarsa geçen askerlerimize; huduttan hududa, zaferden zafere koşan milyonlarca Türk şehidinin temiz ve asil kanlarıyla boyanan şanlı sancağımıza; bizim bağımsızlığımızı terennüm eden İstiklal Marşı'mıza; layık oldukları büyük alâka ve hürmeti gösteremiyoruz. Halbuki Milliyetçiliğin, yurt severliğin, bir kelimeyle insanlığın ilk şartı; bu aziz ve kutlu varlıklara derin bir saygı göstermek, bu aziz ve kutlu varlıkları sonsuz bir aşk ve ihtirasla sevmek, bu aziz ve kutlu varlıkları can ve gönülden selâmlamaktır. Yoksa, öyle kuru kuru, yarım ağızla: "Ben vatanımı seviyorum, ben bayrağım için canımı feda ederim, ben İstiklâl Marşı'nın kavram ve anlamını çok iyi bilirim. ilâh...” demek yetişmez. Herkes bilir ki, fiil ve hareket halinde kendini göstermeyen bir bilginin hiç bir mâna ve değeri yoktur. Bilen, mutlaka yapar. işte o kadar... Bundan ötesi, boş laftır. Boş lafa ise, ezelden karnımız toktur...
İstiklâl Savaşı'mızın eşsiz destanı, kuvvayi milliye ruhumuzun tâ kendisi olan milli marşımıza hürmet etmeyi ve ettirmeyi - bir Tanrı buyruğu gibi - boynumuza borç bilelim!.. Unutmayalım ki, bu havayı bize dinletebilmek için: Çanakkale’de, buzlu Kafkas dağlarında, bir cehennemden farkı olmayan Arabistan çöllerinde ve nihayet İnönü, Eskişehir, Afyon, Sakarya, Dumlupınar sırtlarında yüz binlerce Türk seve seve kanlarını akıttılar... O mübârek ve muazzez şehitlerin, bu vatanın ebedi bekçisi olan o kutsal varlıkların çocukları olduğumuzu hatırlayarak, onlara lâyık, kahraman ve kadirşinas birer insan olmaya çalışalım... Onlar inandılar, savaştılar, öldüler.. Bize düşen vazife, bıraktıkları mukaddes emanetin ebedi birer bekçisi olmak, bunu ispat için de her İstiklal Marşı çalındığı veya söylendiği zaman onların aziz ruhlarını şâd edecek şekilde davranmaktır.