CHP Genel Başkanı Özel: 'Seçimde siyaset kalesinin başarı kapısından üç anahtarla girdik'
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Muğla Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan Muğla Planlama Ajansı’nın (MUPA) lansmanına katıldı. Özel, “Muğla'nın bundan sonrasını, bundan sonra ne yapılacak, nasıl yapılacak, buradan nereye varacağız onu konuşacağız onu konuşmadan önce elimizde ne var ona bakalım. Elimizde dünyanın en güzel kentlerinden biri var. Herhangi bir ilçesinin yarısını verseniz AB üyesi ülkelerden birinin tapusu üstüne yapılabilecek bir il var. Öyle ya Marmaris'in yarısını verin, size Hollanda'yı verirler. Bodrum'un pahası biçilemez ve hangi ilçeye bakarsanız bakın herhangi bir dünya ülkesinin elinde olsa bunun için neler verirler. Peki buranın imarı nasıl, kent suçları açısından baktığınızda nasıl, doğası nasıl korunmuş, ranttan nasıl korunmuş ve hangi potansiyelle bugüne kadar gelmiş diye bakarsanız bundan sonra veri önemli, aksiyon almak önemli ve çok önemli bir iş yapılıyor. Muğla'nın siyaset kültüründe çok seslilik var ama tartışırken veya Muğla için bir şeyleri konuşurken tartışmaya kenti kurban etmek yok. O yüzden eskiler ve yeniler, önceki dönemkiler ve şimdikiler ile gelecekte görev alacaklar birlikte oturuyorlar, birlikte konuşuyorlar, birlikte tartışıyorlar. Bu kent kültürü önemli” dedi. Özel, şöyle devam etti:
“İlk Kilide Atatürk’ün Gençlik Anahtarını Soktuk”
“31 Mart'a giderken üç hedefimiz vardı. 5 Kasım günü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Parlamento’da bulunan bir siyasi partinin çoklu yarışta ve kongre ile bir genel başkan değiştirdiği ilk kez oldu. Bu kolay bir şey değildi. Bizim için de zordu, Parti için de zordu, Türkiye için şaşılacak bir durumdu ve önümüzde çok kısa bir süre vardı. O kısa sürenin sonunda çok zorlu bir yerel seçim… Geçmiş genel seçimden çok istememize, çok gayret etmemize, emek vermemize, hepiniz şahitsiniz hepimiz elimizden geleni fazlasıyla yapmamıza rağmen birtakım sebeplerden dolayı, dönüp oraları tartışacak, kurumları, partileri, kişileri tartışacak değilim, bu ülkeye büyük bir travma yaşatmıştık. 100’üncü yılda, 100’üncü yılın ilk 29 Ekim bayramında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir Cumhuriyet Halk Partili’yi oturtmayı başaramamıştık. Ve bunun travması, bunun kırgınlığı, bunun küskünlüğü, bunun yarattığı duygusal kopuş çok önemli bir yüktü. 5 Kasım'da hep birlikte değişimle birlikte bir heyecan yaşadık, bir heyecan yarattık. Ama halkı bu heyecana ortak edip edememek, bu noktada gerçekten bu değişimi ilk önce yerel yönetimlerde kamusal alana taşıyıp taşıyamayacağımıza, sonra bunu partide hep birlikte özümseyip özümseyemeyeceğimize, sonra bunu genel seçimlere yansıtıp yansıtamayacağımıza bizim değil bize inanması gerekenlerin, bizi seçmesi, gerekenlerin, bize oy vermesi gerekenlerin inanıp inanmayacağına bağlıydı. Orada 43 yaşındaki bir parti meclisi ve 46 yaşındaki bir merkez yönetim kurulu büyük bir avantajdı. İçimizde ileri yaşta olanlar, tecrübeli olanlar vardı. Ama bu tecrübeyle çok genç bir ekibin birlikte çalışmasını ve o genç ekibin dinamizmine inanıyorduk. Ancak böyle bu kısa zamanda ülkeleri, kıtaları yeniden keşfedecek bolca zamanımız yoktu. Onun için dedik ki; ‘Bu işi 100 yıl önce başaranlar bir yerlere bir anahtar koymuş olmalı. 1980 darbesinden beri siyaset kalesinin başarı kapısından bir türlü giremiyoruz ve bu kapının üzerinde üç koca kilit var. Bu üç koca kilidi açacak üç anahtar vardır bir yerlerde. 100 yıl önce bu partiyi kuranlar, bu partiyi yönetenler ne yaptılarsa bir bakın bakalım’ dedik. Üç kilitten birincisini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti kime emanet ettiği sorusuna cevap ararken bulduk. Vallahi askerdi; pekala askerlere, genelkurmay başkanlarına bırakabilirdi ama onlara emanet etmedi. Siyasetçiydi; siyasetçilere, cumhurbaşkanlarına, milletvekillerine emanet edebilirdi ama etmedi. Kime emanet etti? ‘Benim bütün umudum sizlerdedir’ dediği gençlere emanet etti. Biz de ilk kilide Atatürk'ün Partiye emanet ettiği gençlik anahtarını soktuk, çevirdik ve açıldı.”
“Eskiye Kıyasla Üç Kat Fazla Kadın Ve Gence Sahip Çıktık”
“İzmir'de 14, bütün Türkiye'de yüzlerce, özellikle belediye meclis seçimlerinde Tüzük’te yazan kotalarda gençlere, kadınlara uygulanan kotalarda titiz davrandık. Biz bunu söyledik ve hemen her yerde ön seçim yaptık. Siz bu iradeye uygun seçtiniz, pek azını kaydırmamıza gerek kaldı. Eskiden yaptığımızın üç katı fazla kadınlara ve gençlere sahip çıktınız. Biz o gün yaptığımız işle öyle gençleri, o kadar önemli gençleri görevlendirdik ki Menteşe’nin kadın belediye başkanı aynı zamanda genç bir belediye başkanı. Meclis’e, büyükelçiliklere, Çankaya Köşkü’ne, Partimizin Genel Merkezi’ne, en önemlisi Anıtkabir’e ev sahipliği yapan Çankaya’nın 31 yaşında genç bir belediye başkanı var. İstanbul’da 31 yaşında koca koca ilçeleri yöneten belediye başkanlarımız var. Onlar, birazdan söyleyeceğim, kadınlarla birlikte seçim atmosferine girdiklerinde rakipleri bir puan ilerleyemeden ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin diğer adayları birkaç puan ilerlemişken 10 puan ileri atıldılar hep beraber.”
“Üç Adım Sonra Kadınlarda Eşit Temsile Ulaşıyoruz”
“İkinci anahtar için baktığımızda iş daha da kolaydı çünkü kerli ferli Avrupa Birliği ülkeleri bugün kadın hakları diye övünürken, o dönemde onlardan 40 yıl önce kadına seçme seçilme imkanını yaratmış ve Türk kadınının bu hakkı elde etmesini sağlamış bir liderin kurduğu partide siyaset yapıyorduk. ‘Daha çok kadına alan açacağız’ dedik. Daha önce söylediğim gibi bu konuda çok daha fazlasını hak ediyor kadınlar. Tüzüğümüzü ona göre değiştirdik. Üç adım sonra tam eşit temsile ulaşıyoruz; yüzde 40 olacak, 45 olacak, 50’ye geleceğiz. Günü geldiğinde, yani 10 yılı bulmadan bu partinin seçtiği, seçtirdiği aday gösterdiği, yönettiği her yerde yüzde 50-50 eşit temsil olacak. Bunun için İzmir’de Cumhuriyet tarihi boyunca 6 kadın belediye başkanı tüm partilerden varken, bu seçimde sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nden 8 kadın seçildi. İzmir’de bir sonraki hedef 15’tir. Muğla’da çok istememize rağmen bir kadın belediye başkanımız oldu ama önemli bir ilçede oldu. Ancak ilerleyen dönemde Muğla’nın 3 milletvekilinden 2’sinin kadın olmasının, Menteşe Belediye Başkanı’nın yaratacağı olumlu atmosferle Muğla’da çok sayıda kadının CHP’de siyasette talep açacağına ve sonuç alacağına inanıyorum. Muğla’nın ve Türkiye’nin bütün kadınlarını Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset yapmaya davet ediyorum.”
“Ölçme Değerlendirmeye Seçim Bütçemizin Altıda Birini Aktardık”
“Üçüncü anahtar aslında kadınlar ve gençlerin yanında bilimdi; dogmaya değil, bilime inanmaktı. Bilim insanlarına kulak kabartmak, gelişmişliği orada görmek ve geçmişteki eksikliklerin nereden kaynaklandığını doğru analiz etmekteydi. Mustafa Kemal’in ve arkadaşlarının yaşadığı, yetiştiği, hizmet ettikleri İmparatorluk 200 yılın üzerinde matbaayı geciktirdikleri için, bilim insanlarına değil dogmaya, birtakım hurafelere teslim olduğu için, hele hele hangi gelişmişlik varsa onu sarayda kendi yaşadığı ama tebalaştırdıklarına layık görmediği için Osmanlı çökmekten, istiladan kurtulamamıştı. O yüzden aday belirleme sürecinde veriye, ölçme değerlendirmeye inandık. Geçmiş dönemlerde seçim bütçemizin yüzde yarımını aktardığımız ölçme değerlendirmeye altıda birini, yüzde 17’sini aktardık. 350 bin tekil anketle aday belirledik, 255 bin anketle adaylarımızı sahada takip ettik. Son 20 gün kala ve 10 gün kala kazanacağımız, kazanamayacağımız yerleri ona göre belirledik, seyahatlerimizi ona göre belirledik. Zorlanmakta olduğumuz tüm adaylarımıza mahalle mahalle, yaş grubu kırılımlarına göre yaş grubu yaş grubu, seçmenin kendini tanımladığı kelimeye göre muhafazakar, Atatürkçü, solcu, milliyetçi bu durumlarını ifade eden anketleri gönderdik. Kelime bulutları gönderdik; ‘İlinizde ne konuşuluyor, siz ne konuşuyorsunuz? Ne konuşursanız yüreklere girersiniz, ne konuşursanız gözden düşersiniz?’ diye. Bunların sonunda 31 Mart günü biz seçim öncesinde çok çalıştık, çok hazırlandık. Seçim gününe hazırlanırken atacağımız sosyal medya mesajlarını, geçmişte biliyorsunuz seçim gecesinin yönetimi çok eleştiri konusu olurdu, atacağımız SMS’lerin taslaklarını bile o gün başlamadan hazırladık, sisteme kurduk. Bu salonda o gün sandık görevi üstlenen asli sandık görevlisi olan varsa elini kaldırabilir mi? Bu arkadaşların cep telefonuna 18.50’de bir mesaj gitti. Mesaj bir gün önceden hazırdı. O gün sabah saati kurulmuştu, 18.50’de gitsin. Mesaj şu değildi; ‘Partimizin seçimi kaybettiğine yönelik çok sayıda asılsız haber dolaşmaktadır, onlara inanmayın, moralinizi bozmayın, sandığı terk etmeyin’ mesajını bu sefer atmadık. Bu sefer giden mesaj şuydu arkadaşlar… İşte buradalar, çoğunda duruyordur o mesaj. Mesaj şuydu; ‘Birazdan Türkiye’nin yanında çok iyi haberler alacaksınız, o haberlere sevinip görev yerinizi terk etmeyin. Siz demokrasi kahramanlarımızsınız ve ıslak imzalı tutanağı vermeden, teslim etmeden sakın kutlamaya, sevinmeye gitmeyin’. Doğru mu arkadaşlar? İşte değişim, işte Cumhuriyet Halk Partisi’nin kazanma vizyonu. O gün söz verdiğimiz gibi Parti’nin ışıkları sabaha kadar yandı. Menteşe’nin ışıkları da ilin ışıkları da Marmaris’in ışıkları da yandı. Seçim kazanamadığımız iki belediyenin bile, iki ilçe binamızın ışıkları sabaha kadar yandı. Kadınlar, gençler ve veri, bilimsellik onlara inandığımızda neyi başardığımızı gördük işte.”
“İşte AKP’nin Yönetim Anlayışı, İşte CHP’nin Kamusal Yönetim Anlayışı”
“MUPA, o anlayışın yerel yönetimlere yansımasının adıdır. Yapılan iş bir kurulmuş planlama ajansının başlangıç lansmanıdır. Planlama, devlet geleneğimize 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasıyla girmiştir. 1961 Anayasası, Devlet Planlama Teşkilatı’na anayasal güvence sağlamıştır. 1961 Anayasasının 129. maddesi bir paragraf planlamanın önemini, buna tüm kurumların katılımının gereğini, bu planlama için devletin tüm imkanlarının seferber edileceğini ve bundan sonra o planlama dahilinde ülkenin akılcı, bilimsel bir şekilde yönetileceğini tarif etmektedir. Bu konuda tüm tedbirleri almak üzere özel bir kanun çıkarılmasını kanun koyucuya görev olarak vermektedir. Anayasadan gelen bu görevle Devlet Planlama Teşkilatı Kanunu çıkarılmış ve tıkır tıkır işletilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı’na kalkınma planları yapmak, yıllık programları hazırlama görevi verilmiştir. DPT, ilerici bir görüştür. DPT, devrimci bir yaklaşımdır ve ilk yıllarında o dönem buna karşı çıkan siyasiler, bu işe itiraz eden siyasiler olmuş ve onlar DPT’ye karşı ‘halk plan değil pilav istiyor’ söylemiyle planlamayı değersizleştirmeye çalışmışlar ama daha sonraki dönemlerde bunu eleştiren siyasiler dahi Devlet Planlama Teşkilatı’nın yönlendirmelerine uyduklarında başarı elde ettiklerini görmüşler. DPT’de yetişen genç kadroların devlet yönetiminde en kritik noktalara taşımayı kendileri de tercih etmişlerdir. Devlet Planlama Teşkilatı, Cumhuriyetimizin insan kaynağına gösterdiği katkıyı, hem hazırladığı kalkınma planlarının başarısıyla kendi yaptıkları katkı ortadadır Cumhuriyetin tüm kazanımlarını, tüm kazanımlarını yok etmek üzere harekete geçen bu iktidar işlevsizleştirdiği, değersizleştiği DPT’yi 2011 yılında kapattı, görevlerini Kalkınma Bakanlığı’na devretti. Daha sonra Kalkınma Bakanlığı’nı da kapattı ve kalkınma planı hazırlama görevini Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na devretti. Biz planlamanın, planlı kalkınmanın önemini biliyoruz. Bu konuda yerel yönetimlerde gelecekteki genel yönetimdeki iş tutuş yönümüze, iş tutuş biçimimize ışık tutması açısından da son derece önem verdiğimiz Planlama Ajansları’nı görünür kılıyoruz. 2020 yılında İstanbul Planlama Ajansı kuruldu. 2019 öncesi dönemde Florya Atatürk Orman Çiftliği’nde bir büyük villa vardı, etrafında 12 orta ölçekli villalar vardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi alındığında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız beni Florya'daki deniz kenarında, tamamı çam ağaçlarının altında, dışarıdan sadece giriş kapısı görünen ve kapısında sadece ‘dur’ yazan bekçi kulübesi olan bir yere götürdü, orayı gösterdi ve dedi ki ‘Başkanım burayı İstanbul Planlama Ajansı yapalım’. ‘Etrafındaki her birisi ofisleri olsun ve bu ofisler buradan İstanbul'u nasıl yöneteceğimize dair vizyonu önümüze koysunlar. Dedim ki ‘Çok iyi olur da burası eskiden ne iş yapıyormuş? Biz bunu yaparken nereyi terk ediyoruz?’ diye sordum. Ekrem Başkan dedi ki ‘Ortadaki büyük villa İstanbul büyükşehir belediye başkanının, etraftakiler AKP’li ilçe belediye başkanlarının istirahatlerine, ikametlerine ayrılmış, lojman olarak kullanılan, deniz kenarında, her birinin etrafında havuzların olduğu, bir tanesinin içinde çok büyük bir havuzun olduğu ve Bakırköy'de olmasına rağmen Bakırköy Belediye Başkanımızın lojmanının olmadığı, haberinin olmadığı bir yer burası’ dedi. İşte AKP'nin yerel yönetim anlayışı. Gözün görmediği yerde girilen bir kapıdan içerde dönümlerce arazi ve orada her birisi Osmanlı’ya göre döşenmiş varaklar, altınlar, havuzlar bilmem neler bulunan küçük ve büyük saraylar… Ve İstanbul'un öbür ucundan belediye yönetenlerin akşam gelip orada kaldığı ve kimsenin bilmediği bir yer ve orayı alır almaz oraya yerleşmeyi, CHP’lileri yerleştirmeyi değil, orayı bir planlama ajansının ihtiyaç duyduğu fiziki alan olarak gören bir anlayış. İşte AKP’nin yönetim anlayışı, işte Cumhuriyet Halk Partisi'nin kamusal yönetim anlayışı.”
“MUPA Özel Stratejileriyle Birlikte Beni Son Derece Heyecanlandırıyor”
“İPA, o kadar başarılı oldu ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütün vizyon projeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yapmış olduğu, her türlü atmış olduğu her adımda başta ilk önce ulaştırma, metrolar, kara ulaşımı, trafiğin düzenlenmesi, deniz ulaşımı sosyal yardımlar, kente dokunmak, kentin tarihi dokusunun korunması, aklınıza gelen her türlü belediyecilik hizmeti İPA’da ihtiyaçların, önceliklerin belirlenmesi, bütçenin doğru şekilde önceliklendirilmesi ve planlamasıyla o beş yıllık ve daha sonra ilk seçimde 12 bin oy farkla kazanılan, yapılan büyük haksızlığa karşı milletin ferasetiyle 806 bin farkla kazanılan şehir, her iki kişinin birinin verdiği oylarla kazanıldı ve bugün Ekrem Başkan tarafından yönetiliyor. İPA, şimdi bir Marmara Planlama Ajansı’na dönüşerek ismen değil ama etki alanı olarak hem Trakya'ya, Rumeli'ye sahip çıkıyor. Hem Bursa'ya Balıkesir'e kadar elinin erdiği her yerde planlama imkanı yaratıyor. Cumhuriyet Halk Partisi, hem güneyde bir Güney Planlama Ajansı, İç Anadolu Planlama Ajansı, Ege Planlama Ajansı, Karadeniz Planlama Ajansı planlamışken; Ahmet Başkan, ‘Ege Planlama Ajansı olacak ama Muğla kendi başına turizm başta her bir ilçesi bir şehir gibi; yazlık nüfusları pek çok büyükşehri aşan, sorunları farklı, sorunları Muğla'dan bilinecek ve Muğla'dan çözülebilecek ama aynı anda Aydın'a da katkı sağlayabilecek, Denizli'ye de el uzatabilecek MUPA diye bir yapıyı hızla kurmamıza ne dersiniz?’ deyince dedik ki; ‘MUPA kurulsun. Ege Planlama Ajansı bir yandan kurulsun... Ege Planlama Ajansı, Ege'nin benzer illerine katkı sağlarken MUPA’yla gerektiğinde dayanışsın, gerektiğinde koordine olsun ama turizmdeki bu kadar önemli bir kentin kendi planlamasının önüne bir atalet koymayalım. Ama dayanışma içinde olunsun, yardımlaşma içinde olunsun.’ MUPA’nın yeni konumlanması son derece özel stratejileriyle birlikte beni son derece heyecanlandırıyor. Güzel şeyler söylüyorlar. Bir genç kadın; Tansu Özcan, MUPA’nın şu anda Başkanı. Ben Sayın Başkanıma… TÜLOV’da beraber çalıştığımız, TÜLOV’un İdari Sekreteriyken ama onu yine Muğlamızın Milletvekili Sevgili Nurettin Demir, Tansu diye bir arkadaşımız var, TÜLOV’a İdari Sekreterlik yapmış diye bize kazandırdı. Biz Bodrum Belediye Başkanımızla, vaktiyle Ahmet Aras’la tanıştırdık, Tansu her tarafa yetişti, her tarafa koşturdu ama Muğla Büyükşehir kazanılırken emek verdi. Kazanıldıktan sonra da… Benim en çok inandığım ve Türkiye'yi yönetirken de planlamaya çok inanıyorum. Kentleri, şehirleri, bölgeleri yönetirken planlama çok önemli. Buradaki ihtiyacı ve yönetim beklentimizi doğru konuşturan bir yapı kurdular. Bu meselelerde ilk başta liderlik önemli. Bunun yapılmasını tüm belediye başkanlarımızdan istedim. İlk görevi alan ve Ege Planlama’yı bile beklemeden, bir Muğla masası beklemeden harekete geçen Ahmet Başkanın iradesi önemlidir. Bu vizyonunu sahiplenen belediye meclis üyelerimizin bu konudaki katkıları önemlidir. MUPA için düşünülen mekanı gördüm, çok hoşuma gitti. İleride hayata geçirilebilecek ve ortaya konulan hedeflerle doğrudan hem de mekansal etkileşimi de vatandaşla ve Muğla'yı tanımak, katkı sağlamak, Muğla için çalışmak isteyen herkes de mekansal etkileşimi sağlayabilecek gelecekteki vizyon projesini gördüm. Son derece etkilendim. Muğla'nın kronik sorunları var. Muğla'nın yönetimsel sorunları var. Muğla'nın ekonomik sorunları var. Bunlar ancak ve ancak iyi planlamayla aşılabilir.”
“Bile İsteye Buralar Güçsüz Belediyelere Dönüştürülüyor”
“Başta Antalya ve Muğla olmak üzere en zor yönetilecek kentler buralarıdır. Sebebi de şudur; Antalya, 2,5 milyon kış nüfusuna göre… Muğla yine kendi kış nüfusuna göre… Örneğin Marmaris, 100 bin 98 nüfusa göre devletten katkı alıyor ama yazın 1 milyon kişi. Muğla, 1’e 15. Pandemide artık kış nüfusu arttı ama kimse kaydını gelip kolay kolay Marmaris'e, Bodrum'a almıyor ve kıyılar nasılsa CHP’de. Kanunu ona göre yaparsak CHP’ye yarar. Biz madem ki kıyılar, Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarını seçiyor, oralara az para gönderelim ki seçmenin tercihini cezalandıralım diyen anlayış, kış nüfusuna göre para yolluyor. Muğla'da, Bodrum'da, Marmaris'te ya da Antalya'da her gün kaç kişinin yaşadığı birkaç veriyi birlikte harmanlayarak yani GSM verileriyle, su kullanımıyla, elektrik tüketimiyle çok basit şekilde günlük nüfus yüzde yarım sapmayla tespit edilebilirken ödemeler buna göre yapılmıyor ve bile isteye buralar güçsüz belediyelere dönüştürülüyor. Hatta turistlerin ödedikleri vergi bile, bütün dünyada yerel yönetimlerin aldığı bir vergiyken bir tek Türkiye'de merkezi iktidar tarafından alınıyor ki bu işler aksasın. MUPA zorlukları, güçlükleri, kıt kaynakları, doğru önceliklendirmeyle, veriyle yönetecek ve çok önemli işler yapacak. Sonra Türkiye'de iktidar değişecek. Türkiye'de Devlet Planlama Ajansı yeniden kurulacak ve buradaki veriye dayalı taleplerle, oradaki veriler ölçtürülecek ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Muğla'da bütün ilçeleri de bütün turistik destinasyonlarda ya da o şehirlerin cefasını çeker ama sefasını sürmeyen orta ya da düşük gelir sınıfındaki insanlar da hak ettiklerini çok daha rahat alacaklar. Ben veriye sonuna kadar inanıyorum. Ben planlamaya sonuna kadar inanıyorum. Ben akademisyenlerin bilgi birikimleriyle dünyayı takip eden Türkiye'ye uygun Türkiye'de harmanlanan çalışmalarıyla ortaya konulabilecek esnek çözümlerin gündelik sorunları, aşmadaki yüksek kapasitesine yürekten inanıyorum. Muğla'nın dinamiklerine, geçmişine, kurum kültürüne, Cumhuriyetine, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan hem yönetim anlayışına hem onları seçen seçmen davranışlarına güveniyorum. Zoru hep birlikte kötü günler görmeden atlattık. İki ilçemiz hariç yüzde 95’inde yeniden Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarını seçtik. Bundan sonra daha iyisini hep beraber başaracağız. Bu uğurda emek veren hem MUPA’nın, Muğla Büyükşehir’in, ilçe belediyelerinin tüm emekçilerine, tüm belediye meclis gruplarına, hangi siyasi partiden seçilmiş olursa olsun belediye meclis üyelerine, başkanlarımıza onlarla eşgüdüm içinde çalışan ilçe başkanlarımıza ve il yönetimimize, kadın ve gençlik kollarına yürekten teşekkür ediyorum. Size inanıyorum, size güveniyorum. Siz başaracaksınız. Biz sizinle övüneceğiz.”
“Umudu Örgütleyemeyenler, Korkuyu Körüklerler”
“Bugün Türkiye çok zor günlerden geçiyor. Gün boyunca kadınlarla ilgili net tutumumuzu ortaya koyduk. Gün boyunca Anayasanın ilk 4 maddesine saldıran HÜDAPAR’ı, ona susan MHP’yi, ‘yok öyle şey’ diyen AKP’yi ama yola sürüp de yol temizliği yaptırmaya çalışıp ilk 4 maddeyi tartışmaya açmaya çalışan Meclis Başkanı’nın niyetini konuştuk. Yine ‘İsrail bize saldıracak’ korkusunu örgütleyerek, umudu örgütleyemeyenler, korkuyu körükleyerek ‘Açsın, yoksulsun. Şikayetin çok ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, bizi desteklemelisin’ diyenlerin kapalı oturum yaptırarak ve orada parti gruplarına onların hiçbir şey söylemediğini deşifre ederek söylenenleri, kapalı oturumda söyleneni anlatamazsınız, anlatmayarak ama söylenmeyenleri ifşa ederek o büyük kandırmacayı ortaya koyduk. Şimdi o korkuyu yayanların cebinize el atmaya çalıştıklarını ama aslında 2017 yılında kendilerinin, İsrail tehlikesi varsa zaten vardı, 2017’de Savunma Sanayi Fonu’ndaki o günkü 3 milyar, bugünkü 30 milyar parayı damadın Varlık Fonu’na devredip Varlık Fonu'na hepinizden yeni vergiler alarak 70 milyar lira para toplamaya çalıştıklarını… Yani diyorlar ya ‘İsrail saldıracak ne yapalım millet elini cebine atsın’. Milletin parasını Varlık Fonu’na devrettiniz, savunma sanayindeki parayı ki o günkü kurla 35 milyar, o para işletilse 50-60 milyar. Bugünkü ihtiyacın tamamını Varlık Fonu’na devrettiler. Bunların hepsini dört bir tarafta konuştuk ama Muğla'da bu salonda son bir kez söyleyeyim, Numan Kurtulmuş’a; Anayasanın ilk 4 maddesini tartışmaya açtılar, izin verilmedi, şimdi entelektüel bir tartışma açarak devlet - millet kavramı üzerinden yeni bir tartışma yaratmaya çalışıyor.”
“Cevabını Aldınız, Hala Akıllanmadınız”
“Platon'un devlet anlayışı, devleti kutsayan ve insanların bir araya gelip kurdukları bir organizasyon değil, şartların zorladığı ve kaçınılmaz bir yapı olarak devleti kutsar. Beyefendi bu anlayışa karşı. Anayasamızda yazıyormuş ki, ‘Devlet, milleti ve ülkesiyle bölünmez bütündür.’ Milleti önceleyecek. Geçmişte zaten ümmeti önceleyen bir anlayıştan geliyor ve ben şu kadarını söyleyeyim. Devletle millet karşı karşıya gelirse inan ki her zaman millet kazanır. En iyi örneğine bakmak istiyorsan 31 Mart seçimlerine bak, devletin ajansını bir partinin ajansı yapıp, devletin TRT’sini bir partinin televizyon kanalı yapıp, devletin valisini il başkanı, kaymakam, ilçe başkanı yapıp milletin karşısına devleti diktiniz ya millet yanımızda durdu cevabını aldınız. Hala akıllanmadınız. Yani benim inandığım temel anlayışla, bu millet devletini sever, vergi ister verir, askere çağırır gider, gerekirse şehit olur ama karşısına devlet dikilirse bu millet kazanır. Kenan Evren'e de öyle yaptı. Son seçimlerde Tayyip Erdoğan'a da öyle yaptı ama bu kavramın bu tartışması bu entelektüel tartışma üzerinden Anayasanın ilk 4 maddesine uzanıyorsan orayı okuyan herkes şunu anlıyor, sana onu tavsiye ederim; ‘Türkiye Cumhuriyeti devletiyle, milletiyle, ülkesiyle bölünmez bir bütündür.’ Nokta. Tartışmaya kapalıdır. O yüzden. ‘Kadınlar sahipsiz kalmasın, sokak hayvanları gibi bekar kadınlar sahiplendirilmelidir’ diyen anlayışa siz söz verdiniz, onunla ittifak kurdunuz, onları Meclis’e soktunuz. Domuz bağcıların avukatlarını, HÜDAPAR’cıları getirdiniz. İttifak yapabilin diye İstanbul Sözleşmesi’nden çıktınız. Yani bu ülkenin kadınlarının ve çocuklarının arkasından devleti çektiniz. Onlar dedi ki; ‘Artık eskisi kadar güçlü değil kadınlar ve çocuklar’. 2010’da İstanbul Sözleşmesi geldiğinde korkmuşlardı, bütün rakamlar düşmüştü. Sonra ilgili yasal mevzuat yeterince net olmayınca, yeterince bunlar arkasında durmayınca, kıvırmaya başlayınca, tartışma açınca artmıştı. İstanbul Sözleşmesi'nden beri bugündekiler yaşanıyor. O yüzden HÜDAPAR’cılara verdiği sözü tutanlara karşı biz bu milletin kadınıyla, erkeğiyle, bu ülkenin bütün onurlu vatandaşlarının yaşam hakkını, anayasal haklarını ve onların güvencesi olan Anayasayı, Anayasanın da kalbi olan ilk 4 maddeyi sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.”
“Bunları Gönderdikten Sonra Muğla'nın Sefasını Süreceğim”
“Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde, Türkiye'nin en güzel insanlarıyla, çok sevdiğimiz insanlarıyla harika bir pazar geçirdik. Sabah Bodrum'da başladık, Datça'da devam ettik. Marmaris'te buluştuk ve en son burada son noktayı koyuyoruz. Biz buradan Ankara'ya çok işimiz olduğu için gidiyoruz ama Datça'da bir anımı anlattım. Bir gün çok acelem vardı, ödül almaya gelmiştim. Can Yücel'in duvarının önünde fotoğraf çektiler. Duvarda; ‘Acelen varsa bu dünyada, ne işin var Datça'da’ diye yazıyordu. Ben de Datçalılardan bugün müsaade isterken hem izin istedim, hem mazeret söyledim, hem geleceğimi söyledim. Acelemiz var. Hızla gitmemiz, çok çalışmamız. 31 Mart'ta birinci parti yaptığımız partimizi birinci parti olarak tutmamız, bu iktidarı her şeyi zorlayarak, erken seçime zorlamamız ve bu iktidarı değiştirmemiz, bu ülkenin önünü açmamız, yoksulların, kimsesizlerin, emeklilerin, emekçilerin, çiftçilerin, esnafların ve gençlerin yüzünü güldürmemiz lazım. Onun için acelemiz var. Şimdilik acelemiz var, aceleyle gideceğiz, hızla çalışacağız hep. Beraber başaracağız. Bunları gönderdikten sonra geri geleceğim. Muğla'nın ve Datça'nın sefasını süreceğim. Hepinize sevgiler, saygılar.”
Kaynak : PHA