Reklam kod içeriği yüklenmemiş.
Reklam kod içeriği yüklenmemiş.

KILIÇDAROĞLU SANKİ SEYİT RIZA’NIN REENKARNASYONU

GÜNDEM 13.03.2021 - 14:37, Güncelleme: 29.08.2022 - 15:26
 

KILIÇDAROĞLU SANKİ SEYİT RIZA’NIN REENKARNASYONU

AKP elindeki bunca imkanla Menemen katili Derviş Mehmet’in heykelini dikseydi? Şükür ki böyle bir şeye hiç yeltenmediler.
Haber-Türk sunucusu soruyor Kılıçdaroğlu’na: “Seyit Rıza Kimdir? Bir Dersimli olarak onu nasıl görüyorsunuz?” 6 Ocak 2015 tarihli video kaydı :  https://www.youtube.com/watch?v=UntmlPgc0Es Kılıçdaroğlu’nun cevabı : “Bir insandır”! Bu yanıtla soruyu geçiştirmeye ya da zaman kazanmaya çalışıyor, ancak sunucu “İnsan da, nasıl biridir? Bir isyancı mıdır?” diye üsteleyince şunları söylüyor: “Bölgede sevilen, sayılan bir insandır. Seyit Rıza mektubunda şunları söylüyor. Biz Horasan’dan geldik, eğer sizi rahatsız edeceksek, Horasanımıza geri dönelim, diyen bir insandır. Dersimliler kim ne derse desin Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlıdırlar.” Sunucu: “Bu kadar insan hayatını kaybetti, Dersimliler neden CHP’ye oy veriyorlar?” Kılıçdaroğlu’nun cevabı: “Neden vermesinler!” Bunu birkaç kez yineledikten sonra Dersimlilerin o dağlara boşuna çıkmadığını, Osmanlı döneminde büyük zulüm gördüklerini belirtiyor ve ekliyor: “Bu soruları soranlar o zulmü niye gündeme getirmiyorlar, getirsinler. Dersimliler o dağlara ölümden kaçmak için sığındılar. Kuyucu Murat Paşa 40 bin kişiyi öldürdü, kuyulara doldurdu. Davutoğlu biliyor mu Kuyucu Murat Paşa’yı, ağzına alıyor mu.” Konuyu şöyle kapatıyor: “Bir kişinin, bir toplumun acıları üzerinden siyaset yapılmaz.” Siyaset son derece ilginç ve gülünç bir kurum. Kılıçdaroğlu şimdi Davutoğlu’yla birlikte hareket ettiğini, İmamoğlu’nun onlarla anlaşarak aday gösterildiğini ağzına alıyor mu?   2010’da HDP’li belediye Tunceli’de Seyit Rıza heykeli dikiyor, meydana Seyit Rıza Meydanı adı veriliyor. Bunu niye yaptınız sorusunu “Türkiye’deki demokrasiyi test etmek için” diye yanıtlıyorlar. Test gayet pozitif sonuç veriyor. Polis’in suç duyurusunu savcılık “suç unsuru yoktur” diye reddediyor. Devir Oslo görüşmeleri, açılım devridir, AKP son derece demokrattır, özgürlükler bayıltacak kadar geniştir.   HDP’nin diktiği heykele CHP’liler onlar kadar sahip çıkıyor. CHP milletvekilleri o heykelin kaldırılması tekliflerine AKP’lilerle birlikte karşı çıkıyorlar. Orada Seyit Rıza’yı anma toplantıları düzenliyorlar. Bugünkü can dostları İYİ Partililer ateş püskürüyor!   Tayyip Erdoğan Kasım 2011’de Dersim’de devletin katliam yaptığını belgeler göstererek ilan ediyor, devlet adına özür diliyor. CHP’yi de özür dilemeye  çağırıyor. CHP açık bir özür dilemiyor, ama özür dilemekten çok daha ötesine geçiyor. Kılıçdaroğlu ile birlikte Seyit Rıza zihniyeti CHP yönetimini ele geçiriyor. Tekrar eskiye dönüp devam edelim: http://bianet.org/bianet/print/122091-kilicdaroglu-eskiya-torunu-bir-lider-adayi Bianet’in 18 Mayıs 2010 tarihli haberinde, Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı seçilmesinden bir hafta önce Aksiyon dergisine verdiği geniş ropörtajın özeti yer alıyor. “Eşkiya Torunu Bir Lider Adayı” başlığı altında sürmanşet: “Dersimli Kureyşanlı Aşireti’nden gelen, büyük büyük dedesi Osmanlıda eşkiyalık yapmış, AKP’li rakiplerini açıkladığı dosyalarla istifa etmek zorunda bırakan Kılıçdaroğlu Deniz Baykal’dan çok farklı bir portre çiziyor.” “Kureyşanlılar” adının özel vurgulanması da Dersim İsyanına bir göndermedir, arada saplayalım. Aksiyon’un yorum ve sorularına göre Kılıçdaroğlu, İstanbul Belediye Başkan adaylığına Baykal’ın onu harcama oyunuyla getirilmiş. Fakat Kılıçdaroğlu “Sayın Baykal’ın böyle düşündüğünü sanmıyorum” diyor. Yine saplayalım: O “sayın Baykal” tam kaset komplosu ertesi, panik ve telaş içinde FETO’ya teşekkür etmiş, “bunu onlar yapmadı” demişti. O dönem saldırganlığının zirvesindeki FETO’nun önde gelen dergisi acaba neden CHP genel başkan adayıyla bu kadar sempatik bir ropörtaj yapıyor, adeta muhalif bir yayın gibi uzun uzun Kılıçdaroğlu’nun dosyalar açıklayarak istifa ettirdiği AKP’li yetkililerden bahsediyor? Son derece tuhaf!   “Sizde de dedelik var mı?” sorusuna,  “Ailede var, ama ben bu işi yapmıyorum” diye cevap veriyor Kılıçdaroğlu. Yine çok ilginç bir cümle: “Hayatımda hiçbir göreve talip olmadım, görevler bana geldi.” Bu sözü istediğiniz gibi yorumlayabilir, örneğin şöyle diyebilirsiniz: Kılıçdaroğlu’nun hiçbir zaman bir ideolojisi, öz misyonu olmamış, onu sürekli bir şeylerle görevlendirmişler. Bu büyük ölçüde doğrudur, ancak başka bir şeye dikkat çekmek isterim. Bu duruş ve bu cümle bire bir Seyit Rıza duruşudur, Seyit Rıza söylemidir.  Aksiyon söyleşisini bırakıp heykele dönelim ve başka bir şey soralım:    AKP elindeki bunca imkanla Menemen katili Derviş Mehmet’in heykelini dikseydi? Şükür ki böyle bir şeye hiç yeltenmediler. Ancak Menemen anma etkinliklerine zaman zaman katılmayışları büyük öfke yaratıyor muhalefette. Bülent Arınç’ın o adamın torunu olduğu yönündeki iddialar bir yığın küfürle birlikte sık dillendiriliyor. Bülent Arınç bunu kaç defa yalanlasa, Menemen faillerini lanetlese de söylenti üstüne yapışmış halde. Meczup işi bu tuhaf provokasyonun tam bir sapkınlık olduğu açık. Nakşibendi bağlantılarına rağmen AKP olayı sahiplenmiyor. Tayyip Erdoğan’ın üstatlarından Necip Fazıl’ın bile Menemen sapıklarını nefretle andığı biliniyor. Peki ya AKP Şeyh Sait’i sahiplenseydi? Heykelini dikseydi? Mart 2017’de referandum oylaması sırasında AKP Diyarbakır teşkilatı bir caddeye Seyh Sait adına evet oyu isteyen bir pankart astı. Kıyamet koptu. HDP pankartı destekledi, bugün Millet Cephesi’nde yer alan “Yetmez Ama Evetçiler”in içi yağ bağladı. Fakat AKP olayı üstlenmedi. “Tek bir partilinin astığı tek bir pankarttır, partimizi ve il örgütünü bağlamaz” diye demeç üstüne demeç verdiler. Ya onlar da HDP’liler gibi “Evet, yaptık, Seyit Rıza’nın Heykeli Tunceli merkeze dikilirken, bir pankartı bize çok mu gördünüz?” deselerdi! Hiçbir heykel, hiçbir meydan ismi sadece heykel değildir, sadece kültürel zenginlik değildir. Arkasını önünü düşünmek gerekir. Ne diyeceklerini adım gibi biliyorum: Derviş Mehmet ile Seyit Rıza’yı bir mi tutuyorsun? Bir tutmuyorum. Şeyh Sait ile Derviş Mehmet’i de bir tutmuyorum. Derviş Mehmet çılgın bir psikopattı, kötülerin içinde Şeyh Sait kişi olarak Derviş Mehmet’ten daha iyi bir karakter olabilir. Fakat büyük oynadı ve daha büyük tahribat yaptı, çok daha fazla insanın ölümüne yol açtı. Evrensel hukuk açısından ikisinin arasında fark yok. Hatta Şeyh Sait daha fazla yıkıma yol açtığından daha fazla cezayı hak eder. Her isyan edip ölümlere yol açan bunun hukuki sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Tıpkı bizim 68 ve 78 kuşağının üstlendiği gibi. “Biz isyan ettik, ama devlet de hoş görsün” demedik. Gerçi sonradan iş cıvıdı, tamamen buna döndü. O isyanın haklılığı ve haksızlığı ayrı bir konudur ve haklı olan isyandaki haklılığını sonuna dek savunmalıdır.   Seyit Rıza’nın ötekilerden farkı ne? Bize, solculara daha yakın gelmesi mi? Yüzyıllar süren ve halen de sürmekte olan sünni çoğunluk baskısı altında zulüm görmeleri, sürekli katledilmeleri mi? Alevi olmaları mı? Şeriat istememeleri mi? Atatürk döneminde tüm laiklik çabalarına karşın devlet içinde hakim sünni asker-sivil bürokratların onlara baskıyı ve aşağılamayı (Osmanlı dönemi ortalamasına göre belirgin düzeyde azalmasına karşın) devam ettirmeleri mi? Bunların hepsi elbette dikkate alınmalı. Fakat ancak hafifletici neden sayılabilirler. Hiçbir şey zulme uğrayanların başkalarına zulmetmesini haklı çıkarmaz. Şeriat istemeyenler kendi bölgelerinde başka tür bir şeriat hakim kılmışsa burada ciddi sorun var demektir. Gelen memurlar neden sürekli taciz ve tehdit edildi? Cumhuriyet hukuku o çok geniş coğrafyaya neden sokulmadı? Neden feodal bir hukukla, mahkemesiz infazlarla birçok ile hükmetmeye kalkıldı? Alışkanlık haline gelmiş soygunlar neden durdurulmadı? Çocuklar okullardan neden mahrum edildi? Hangi devlet daha kaç yıl göz yumacaktı bu kargaşaya? Seyit Rıza’nın idama götürülürkenki dik duruşu, metaneti, insani cesaret, yiğitlik açısından takdir edilecek bir şey. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de birçok olumlu hizmetler vermiş, o da ayrı yerde dursun. Ne var ki her cesaretliyi örnek insan ya da halk kahramanı sayamayız. Tam zıt ideolojilerden de çıkar bu anlamda sağlam insan, mafyadan da çıkar… Halk kahramanı saymak için daha fazla nitelikler gerekir. Bir kere niye isyan etmiş, davası neymiş diye sormamız gerekmez mi?    Atatürk’le son konuşmasına değinelim. Güvenilir olmayan kaynaklara dayanarak internette yaygın dolaşan söylentileri doğru kabul edersek eğer: Seyit Rıza’nın mahkemesi alel acele tamamlanır. Asker-sivil bürokrasi onu bir an önce asmak derdindedir. Fakat Atatürk ısrarla onunla görüşmek ister. Bir tren vagonunda bir araya gelirler. Atatürk Seyit Rıza’yı karşısına oturtur, eğer özür dilerse affedeceğini belirtir. Seyit Rıza ise özür dileyecek bir şey yapmadığını, isyan etmediğini, barış için teslim olduğunu ve bir kez daha oyuna getirildiğini söyler. Zaten sizin niyetiniz başından beri bizi yok etmekti, der. Bürokratlar araya girip bir şeyler söylerler, Atatürk onları susturur. Devamla Seyit Rıza, silahları teslim edin dediniz, ettik, yine üstümüze geldiniz, der. Özür dilemeyi reddeder. Bunun üzerine Atatürk, Seyit Rıza’nın çıkarılmasını emreder. Seyit Rıza dönüp Atatürk’e son söz olarak şunları söyler ki, bir “kahramanın” sözleri olarak HDP’liler, AKP’li medya ve HDP’ci CHP’lilerce her yerde tekrarlanmaktadır: “Ben sizin hilelerinizi anlayamadım, onlarla başedemedim, bu yüzden görüşmek için geldim. Ölüme gidiyorum. Bu bana dert olsun, ama ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun..” Uzlaşmayı, birlikte çalışmayı kabul etmeyip ölümü seçmek kendi tercihidir. Birçok kişi bunda da bir kahramanlık görmekte. Kahramanlıktır, fakat ne için? Hangi dava için? Başından beri niyetiniz bizi yok etmekti, diyerek psikolojik terimle “yansıtma” yapar. Bu şu demek: Başından beri biz sizden olmadık, size kendimizi teslim etmedik ve bundan sonra da Cumhuriyet’le uzlaşmayacağız. Kılıçdaroğlu’nun saygı ve sevgisini bu tavrıyla mı kazanmış? Burada çok büyük iki yanlış var ki, birincisi şu: Seyit Rıza kendi öznelliği içinde düşünmekte ve olguyu çarpıtmakta. “İsyan etmemişler! Devlet üstlerine gelmiş!” Tunceli için 1935’de çıkarılan kanunu tanımamaları bir isyan değil mi? İsyan başlamadan öldürülen toplamda 33 asker, devletin üstlerine gelmesi için yeterli meşru gerekçe değil mi? Oradaki en büyük otorite madem sendin, bunu niye önlemedin? Belli ki isyana hakikaten pek hevesli değildi, belli ki bazı provokasyonlar yaşandı ve isyana gerçekten hevesli birtakım aşiretler, kişiler işi başlatınca o da kendini isyanın başında buldu. Belli ki o güne kadar yaptığı gibi herkesi aynı anda idare edebileceğini düşündü, işin bu noktaya kadar gelebileceğini hesap edemedi. İkinci büyük çarpıtma “silahları verin dediniz, verdik” sözüdür. Devlete “bize hep hile yaptınız” diyen Seyit Rıza silah teslimi konusunda da hile yapmıştır. Birtakım silahları teslim etmiş, çoğunu saklamıştır. Ya da kendi aşiretinin silahlarının yarısını vermiştir, başka aşiretler o kadarını da vermemiştir. İsyan sırasında 110 asker ölüyor. Bir kolordu verdiği zayiattan haftalar boyunca bölgeye giremiyor. Silahları teslim etmişlerse taş atarak mı direndiler? Bu “barış süreci”nde PKK’nın silah teslim yalanına benzemiyor mu?  Bu arada başka bir şey daha saplayalım: Hani şu bildik nakarat verdir, herkes o konuda birbirini suçar: “Devlet teröristle pazarlık yapmaz!” Her devlet teröristle pazarlık yapar ve yapmalıdır. İşin tabiatı budur. Bakın Seyit Rıza’yı bir isyancı, bir terörist sayıyorsanız, Atatürk o isyanın lideriyle bizzat konuşmuş. Son olarak “gereğini yapın” gibi sonucu ağır bir şey söylese de, oturduğu yerden değil, o kendine özgü nezaketiyle bunu ayağa kalkarak söylemiş.   Başka bir saplama yapmadan geçmeyeceğim: Dersimliler (geçmişte bugünkü Tunceli’den çok daha geniş bir bölgede yerleşiktiler) Zazaca konuşur ve Kürt değildirler. Kültürleri, din-mezhepleri Kürtlerden tamamen farklıdır, dilleri farklıdır, fizyonomileri bile belli ölçüde farklıdır. (Kökenlerinde Türklük olduğunu ileri sürenler de var, ama o kadarını bilmiyorum, Ari uluslardan biri olarak kabul edilirler.) Ulus olma ölçeklerine göre Kürtlerden ayrı bu grubun Kürt kabul edilmesi başlangıçtan itibaren Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinin, akademisinin marifeti. Onlar Kürt sayıldıkça ve dışlandıkça Kürtleşmişler. Etnik Kürtçüler de bundan faydalanmış ve onları kendi etnisitelerine katmaya çalışmışlar. Kürtler de kardeşimiz ve hiçbir etnik grup birbirinden üstün değildir görüşündeyim. Ama siz yüz yıl boyunca bir armuta elma derseniz, o da sonunda kendini elma sanmaya başlar. PKK da bundan yararlandı, doğduğu günden beri Dersim bölgesini kendine üs seçti, oralarda Dersimli solcuları öldüre öldüre egemenliğini kurdu. Siyasi ve kültürel asimilasyonunu büyük ölçüde başarıyla tamamladı.          Devletin Dersim İsyanı’nı bastırması bence meşrudur. Aksi görüşte olanlar elbette istedikleri gibi düşünüp söyleyebilirler, ancak onu söyleyenlerin Atatürk’ün partisinin başında bulunması başlı başına bir sorundur. Siyasi sahtekarlıktır. “Acılar” deniyor, “acılar üstünden siyaset yapmayın” deniyor. Ama en başta CHP üst yönetimi, Kılıçdaroğlu bunu yapıyor. Bununla güç toplayıp, bunu işleyip, gündeme getirilince başkasını suçluyor. Dersim isyanının bastırılması meşru mudur, değil midir? Eğer bu isyan değilse o zaman CHP yönetiminin, başta Atatürk olmak üzere büyük suçudur. Böyle diyebiliyor musunuz? Bu en temel soruya CHP yönetimi cevap vermeyecek de onlar yerine biz mi vereceğiz? En büyük Atatürkçü geçinen, Atatürk’ün partisinin başında durmanın nimetlerinden faydalanan, seçimlerde böyle oy toplayan ve bu yüzden devletten dünyanın parasını alan biz miyiz, sizler misiniz? Acılara gelince. Askerin isyan bastırılırken ve bastırıldıktan sonra aşırı şiddet kullandığına ilişkin çok sayıda söylem, dedikodu ve daha kötüsü belge var. Sivillere de bilerek şiddet uygulandığı, bir kısmının öldürüldüğü yönünde bilgiler mevcut. Zaten bastırma sırasında kaybettiğimiz 110 askere karşı 10 binden fazla isyancının öldürülmesi, içlerinde kadın ve çocukların da bulunması gayet şüpheli bir durum ve içimizi sürekli sızlatıyor, zihnimiz tedirgin ediyor. Hani “Ermeni Tehciri” konusunda haklı olarak diyoruz ya: Siyaset maizemesi yapmayalım, tarihçiler, bağımsız tarihçiler konuya el atsın, belgeleri incelesinler, sonuçlarını kamuoyuna açıklasınlar... Özür dilemek mi gerek, ne kadar dilemek gerek, kim kimden ne kadar özür dileyecek, belli olsun. Aynı anda veya hemen sonrasında Osmanlı ne yaptı; PKK Dersimlilere ne yaptı, yapmaya devam ediyor; onlar da masaya yatırılsın. Keşke kültürel zeminde kalmak üzere her şahsiyet olumlu, olumsuz düzgün tartışılabilse. Fakat imkansız! Kamplaşma ve terörün her kesimi çirkin siyasete, yalana mahkum ettiği ortamda bu imkansız. O yüzden şeriat tehlikesinin, laiklik karşıtlığının en büyük iki sorundan biri olduğu bir ülkede Şeyh Sait heykeli dikemez, onu övemezsiniz. Buna izin vermemek gerek. PKK vahşetinin 100 bin can aldığı bir ülkede, HDP’liler Seyit Rıza heykeli dikiyorsa, bu tabii ki yalnızca kültürel bir girişim değildir, HDP zihniyetinin ele geçirdiği CHP’nin ona sahip çıkması rastlantı değildir. Tehlikeli kışkırtmadır. Siyasi anlamda Tunceli’ye durmadan “Dersim” demek Cumhuriyet’e meydan okumadır. Cumhuriyet’e siz meydan okurken iyi, AKP okurken kötü, yok öyle saçmalık!   Kılıçdaroğlu sanki Seyit Rıza’nın reenkarnasyonu. Onun gibi inatçı, cesaretli. Umalım ki daha ileri cesaret sınavlarına tabi tutulmaz. Kılıçdaroğlu da Seyit Rıza gibi sözüne güvenilmez, bir dediği bir dediğini tutmaz biri. İkisi de güç ele geçirdikleri yerde diktatör. Seyit Rıza da herkesi aynı anda idare edebilen bir kişilik. Bir yere kadar. Cumhuriyet’e, devlete bağlılığını dile getiriyor, övgüler düzüyor. Aynı anda İngiliz ajanlarıyla sıkı fıkı. Ermeni komitacılara bağış veriyor. Kürt ayrılıkçılara sürekli göz kırpıyor. Yaptım diyor, yapmıyor; yapmadım diyor yapıyor.  Boynuz kulağı geçmiş. Kılıçdaroğlu çok daha büyük oynuyor. 6 Ok dışında her şey egemen partisinde, Atatürk’ten de vaz geçmiyor. Amerikan mandacılarını  her köşe başına yerleştirmiş, işine geldikçe solculuk taslıyor. AKP’ye kafa tutuyor, bir yandan AKP’yle örtülü ortaklık yapıyor. İktidara verip veriştiriyor, iktidarın pek çok imkanını iktidar gibi kullanıyor. İçinde ruhuna işlemiş bir mağduriyet sancısı… Mağduriyet ön kabulüyle dünyaya bakanlar intikam için kendilerine her şeyi hak görürler. Yaşama mezhep gözlüğüyle bakıyor, ama sürekli laiklikten söz ediyor. Cumhuriyet sözcüğünü ağzından düşürmüyor, ama en mutlu göründüğü anlar Cumhuriyet düşmanlarıyla bir araya geldiği zamanlar, onlarla sohbet ederken gözlerinin içi gülüyor. Kaan Arslanoğlu Kaynak: https://www.insanbu.com/Siyaset-Haberleri/816-kilicdaroglu-sanki-seyit-rizanin-reenkarnasyonu
AKP elindeki bunca imkanla Menemen katili Derviş Mehmet’in heykelini dikseydi? Şükür ki böyle bir şeye hiç yeltenmediler.

Haber-Türk sunucusu soruyor Kılıçdaroğlu’na: “Seyit Rıza Kimdir? Bir Dersimli olarak onu nasıl görüyorsunuz?” 6 Ocak 2015 tarihli video kaydı :  https://www.youtube.com/watch?v=UntmlPgc0Es

Kılıçdaroğlu’nun cevabı : “Bir insandır”! Bu yanıtla soruyu geçiştirmeye ya da zaman kazanmaya çalışıyor, ancak sunucu “İnsan da, nasıl biridir? Bir isyancı mıdır?” diye üsteleyince şunları söylüyor: “Bölgede sevilen, sayılan bir insandır. Seyit Rıza mektubunda şunları söylüyor. Biz Horasan’dan geldik, eğer sizi rahatsız edeceksek, Horasanımıza geri dönelim, diyen bir insandır. Dersimliler kim ne derse desin Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlıdırlar.” Sunucu: “Bu kadar insan hayatını kaybetti, Dersimliler neden CHP’ye oy veriyorlar?” Kılıçdaroğlu’nun cevabı: “Neden vermesinler!” Bunu birkaç kez yineledikten sonra Dersimlilerin o dağlara boşuna çıkmadığını, Osmanlı döneminde büyük zulüm gördüklerini belirtiyor ve ekliyor: “Bu soruları soranlar o zulmü niye gündeme getirmiyorlar, getirsinler. Dersimliler o dağlara ölümden kaçmak için sığındılar. Kuyucu Murat Paşa 40 bin kişiyi öldürdü, kuyulara doldurdu. Davutoğlu biliyor mu Kuyucu Murat Paşa’yı, ağzına alıyor mu.” Konuyu şöyle kapatıyor: “Bir kişinin, bir toplumun acıları üzerinden siyaset yapılmaz.”

Siyaset son derece ilginç ve gülünç bir kurum. Kılıçdaroğlu şimdi Davutoğlu’yla birlikte hareket ettiğini, İmamoğlu’nun onlarla anlaşarak aday gösterildiğini ağzına alıyor mu?  

2010’da HDP’li belediye Tunceli’de Seyit Rıza heykeli dikiyor, meydana Seyit Rıza Meydanı adı veriliyor. Bunu niye yaptınız sorusunu “Türkiye’deki demokrasiyi test etmek için” diye yanıtlıyorlar. Test gayet pozitif sonuç veriyor. Polis’in suç duyurusunu savcılık “suç unsuru yoktur” diye reddediyor. Devir Oslo görüşmeleri, açılım devridir, AKP son derece demokrattır, özgürlükler bayıltacak kadar geniştir.  

HDP’nin diktiği heykele CHP’liler onlar kadar sahip çıkıyor. CHP milletvekilleri o heykelin kaldırılması tekliflerine AKP’lilerle birlikte karşı çıkıyorlar. Orada Seyit Rıza’yı anma toplantıları düzenliyorlar. Bugünkü can dostları İYİ Partililer ateş püskürüyor!  

Tayyip Erdoğan Kasım 2011’de Dersim’de devletin katliam yaptığını belgeler göstererek ilan ediyor, devlet adına özür diliyor. CHP’yi de özür dilemeye  çağırıyor. CHP açık bir özür dilemiyor, ama özür dilemekten çok daha ötesine geçiyor. Kılıçdaroğlu ile birlikte Seyit Rıza zihniyeti CHP yönetimini ele geçiriyor.

Tekrar eskiye dönüp devam edelim: http://bianet.org/bianet/print/122091-kilicdaroglu-eskiya-torunu-bir-lider-adayi

Bianet’in 18 Mayıs 2010 tarihli haberinde, Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı seçilmesinden bir hafta önce Aksiyon dergisine verdiği geniş ropörtajın özeti yer alıyor. “Eşkiya Torunu Bir Lider Adayı” başlığı altında sürmanşet: “Dersimli Kureyşanlı Aşireti’nden gelen, büyük büyük dedesi Osmanlıda eşkiyalık yapmış, AKP’li rakiplerini açıkladığı dosyalarla istifa etmek zorunda bırakan Kılıçdaroğlu Deniz Baykal’dan çok farklı bir portre çiziyor.” “Kureyşanlılar” adının özel vurgulanması da Dersim İsyanına bir göndermedir, arada saplayalım. Aksiyon’un yorum ve sorularına göre Kılıçdaroğlu, İstanbul Belediye Başkan adaylığına Baykal’ın onu harcama oyunuyla getirilmiş. Fakat Kılıçdaroğlu “Sayın Baykal’ın böyle düşündüğünü sanmıyorum” diyor. Yine saplayalım: O “sayın Baykal” tam kaset komplosu ertesi, panik ve telaş içinde FETO’ya teşekkür etmiş, “bunu onlar yapmadı” demişti.

O dönem saldırganlığının zirvesindeki FETO’nun önde gelen dergisi acaba neden CHP genel başkan adayıyla bu kadar sempatik bir ropörtaj yapıyor, adeta muhalif bir yayın gibi uzun uzun Kılıçdaroğlu’nun dosyalar açıklayarak istifa ettirdiği AKP’li yetkililerden bahsediyor? Son derece tuhaf!  

“Sizde de dedelik var mı?” sorusuna,  “Ailede var, ama ben bu işi yapmıyorum” diye cevap veriyor Kılıçdaroğlu. Yine çok ilginç bir cümle: “Hayatımda hiçbir göreve talip olmadım, görevler bana geldi.” Bu sözü istediğiniz gibi yorumlayabilir, örneğin şöyle diyebilirsiniz: Kılıçdaroğlu’nun hiçbir zaman bir ideolojisi, öz misyonu olmamış, onu sürekli bir şeylerle görevlendirmişler. Bu büyük ölçüde doğrudur, ancak başka bir şeye dikkat çekmek isterim. Bu duruş ve bu cümle bire bir Seyit Rıza duruşudur, Seyit Rıza söylemidir. 

Aksiyon söyleşisini bırakıp heykele dönelim ve başka bir şey soralım:   

AKP elindeki bunca imkanla Menemen katili Derviş Mehmet’in heykelini dikseydi? Şükür ki böyle bir şeye hiç yeltenmediler. Ancak Menemen anma etkinliklerine zaman zaman katılmayışları büyük öfke yaratıyor muhalefette. Bülent Arınç’ın o adamın torunu olduğu yönündeki iddialar bir yığın küfürle birlikte sık dillendiriliyor. Bülent Arınç bunu kaç defa yalanlasa, Menemen faillerini lanetlese de söylenti üstüne yapışmış halde. Meczup işi bu tuhaf provokasyonun tam bir sapkınlık olduğu açık. Nakşibendi bağlantılarına rağmen AKP olayı sahiplenmiyor. Tayyip Erdoğan’ın üstatlarından Necip Fazıl’ın bile Menemen sapıklarını nefretle andığı biliniyor.

Peki ya AKP Şeyh Sait’i sahiplenseydi? Heykelini dikseydi? Mart 2017’de referandum oylaması sırasında AKP Diyarbakır teşkilatı bir caddeye Seyh Sait adına evet oyu isteyen bir pankart astı. Kıyamet koptu. HDP pankartı destekledi, bugün Millet Cephesi’nde yer alan “Yetmez Ama Evetçiler”in içi yağ bağladı. Fakat AKP olayı üstlenmedi. “Tek bir partilinin astığı tek bir pankarttır, partimizi ve il örgütünü bağlamaz” diye demeç üstüne demeç verdiler. Ya onlar da HDP’liler gibi “Evet, yaptık, Seyit Rıza’nın Heykeli Tunceli merkeze dikilirken, bir pankartı bize çok mu gördünüz?” deselerdi!

Hiçbir heykel, hiçbir meydan ismi sadece heykel değildir, sadece kültürel zenginlik değildir. Arkasını önünü düşünmek gerekir.

Ne diyeceklerini adım gibi biliyorum: Derviş Mehmet ile Seyit Rıza’yı bir mi tutuyorsun? Bir tutmuyorum. Şeyh Sait ile Derviş Mehmet’i de bir tutmuyorum. Derviş Mehmet çılgın bir psikopattı, kötülerin içinde Şeyh Sait kişi olarak Derviş Mehmet’ten daha iyi bir karakter olabilir. Fakat büyük oynadı ve daha büyük tahribat yaptı, çok daha fazla insanın ölümüne yol açtı. Evrensel hukuk açısından ikisinin arasında fark yok. Hatta Şeyh Sait daha fazla yıkıma yol açtığından daha fazla cezayı hak eder. Her isyan edip ölümlere yol açan bunun hukuki sorumluluğunu üstlenmek zorundadır. Tıpkı bizim 68 ve 78 kuşağının üstlendiği gibi. “Biz isyan ettik, ama devlet de hoş görsün” demedik. Gerçi sonradan iş cıvıdı, tamamen buna döndü. O isyanın haklılığı ve haksızlığı ayrı bir konudur ve haklı olan isyandaki haklılığını sonuna dek savunmalıdır.  

Seyit Rıza’nın ötekilerden farkı ne? Bize, solculara daha yakın gelmesi mi? Yüzyıllar süren ve halen de sürmekte olan sünni çoğunluk baskısı altında zulüm görmeleri, sürekli katledilmeleri mi? Alevi olmaları mı? Şeriat istememeleri mi? Atatürk döneminde tüm laiklik çabalarına karşın devlet içinde hakim sünni asker-sivil bürokratların onlara baskıyı ve aşağılamayı (Osmanlı dönemi ortalamasına göre belirgin düzeyde azalmasına karşın) devam ettirmeleri mi? Bunların hepsi elbette dikkate alınmalı. Fakat ancak hafifletici neden sayılabilirler.

Hiçbir şey zulme uğrayanların başkalarına zulmetmesini haklı çıkarmaz. Şeriat istemeyenler kendi bölgelerinde başka tür bir şeriat hakim kılmışsa burada ciddi sorun var demektir. Gelen memurlar neden sürekli taciz ve tehdit edildi? Cumhuriyet hukuku o çok geniş coğrafyaya neden sokulmadı? Neden feodal bir hukukla, mahkemesiz infazlarla birçok ile hükmetmeye kalkıldı? Alışkanlık haline gelmiş soygunlar neden durdurulmadı? Çocuklar okullardan neden mahrum edildi? Hangi devlet daha kaç yıl göz yumacaktı bu kargaşaya?

Seyit Rıza’nın idama götürülürkenki dik duruşu, metaneti, insani cesaret, yiğitlik açısından takdir edilecek bir şey. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de birçok olumlu hizmetler vermiş, o da ayrı yerde dursun. Ne var ki her cesaretliyi örnek insan ya da halk kahramanı sayamayız. Tam zıt ideolojilerden de çıkar bu anlamda sağlam insan, mafyadan da çıkar… Halk kahramanı saymak için daha fazla nitelikler gerekir. Bir kere niye isyan etmiş, davası neymiş diye sormamız gerekmez mi?   

Atatürk’le son konuşmasına değinelim. Güvenilir olmayan kaynaklara dayanarak internette yaygın dolaşan söylentileri doğru kabul edersek eğer: Seyit Rıza’nın mahkemesi alel acele tamamlanır. Asker-sivil bürokrasi onu bir an önce asmak derdindedir. Fakat Atatürk ısrarla onunla görüşmek ister. Bir tren vagonunda bir araya gelirler. Atatürk Seyit Rıza’yı karşısına oturtur, eğer özür dilerse affedeceğini belirtir. Seyit Rıza ise özür dileyecek bir şey yapmadığını, isyan etmediğini, barış için teslim olduğunu ve bir kez daha oyuna getirildiğini söyler. Zaten sizin niyetiniz başından beri bizi yok etmekti, der. Bürokratlar araya girip bir şeyler söylerler, Atatürk onları susturur. Devamla Seyit Rıza, silahları teslim edin dediniz, ettik, yine üstümüze geldiniz, der. Özür dilemeyi reddeder. Bunun üzerine Atatürk, Seyit Rıza’nın çıkarılmasını emreder. Seyit Rıza dönüp Atatürk’e son söz olarak şunları söyler ki, bir “kahramanın” sözleri olarak HDP’liler, AKP’li medya ve HDP’ci CHP’lilerce her yerde tekrarlanmaktadır: “Ben sizin hilelerinizi anlayamadım, onlarla başedemedim, bu yüzden görüşmek için geldim. Ölüme gidiyorum. Bu bana dert olsun, ama ben de size boyun eğmedim bu da size dert olsun..”

Uzlaşmayı, birlikte çalışmayı kabul etmeyip ölümü seçmek kendi tercihidir. Birçok kişi bunda da bir kahramanlık görmekte. Kahramanlıktır, fakat ne için? Hangi dava için? Başından beri niyetiniz bizi yok etmekti, diyerek psikolojik terimle “yansıtma” yapar. Bu şu demek: Başından beri biz sizden olmadık, size kendimizi teslim etmedik ve bundan sonra da Cumhuriyet’le uzlaşmayacağız. Kılıçdaroğlu’nun saygı ve sevgisini bu tavrıyla mı kazanmış?

Burada çok büyük iki yanlış var ki, birincisi şu: Seyit Rıza kendi öznelliği içinde düşünmekte ve olguyu çarpıtmakta. “İsyan etmemişler! Devlet üstlerine gelmiş!” Tunceli için 1935’de çıkarılan kanunu tanımamaları bir isyan değil mi? İsyan başlamadan öldürülen toplamda 33 asker, devletin üstlerine gelmesi için yeterli meşru gerekçe değil mi? Oradaki en büyük otorite madem sendin, bunu niye önlemedin? Belli ki isyana hakikaten pek hevesli değildi, belli ki bazı provokasyonlar yaşandı ve isyana gerçekten hevesli birtakım aşiretler, kişiler işi başlatınca o da kendini isyanın başında buldu. Belli ki o güne kadar yaptığı gibi herkesi aynı anda idare edebileceğini düşündü, işin bu noktaya kadar gelebileceğini hesap edemedi.

İkinci büyük çarpıtma “silahları verin dediniz, verdik” sözüdür. Devlete “bize hep hile yaptınız” diyen Seyit Rıza silah teslimi konusunda da hile yapmıştır. Birtakım silahları teslim etmiş, çoğunu saklamıştır. Ya da kendi aşiretinin silahlarının yarısını vermiştir, başka aşiretler o kadarını da vermemiştir. İsyan sırasında 110 asker ölüyor. Bir kolordu verdiği zayiattan haftalar boyunca bölgeye giremiyor. Silahları teslim etmişlerse taş atarak mı direndiler? Bu “barış süreci”nde PKK’nın silah teslim yalanına benzemiyor mu? 

Bu arada başka bir şey daha saplayalım: Hani şu bildik nakarat verdir, herkes o konuda birbirini suçar: “Devlet teröristle pazarlık yapmaz!” Her devlet teröristle pazarlık yapar ve yapmalıdır. İşin tabiatı budur. Bakın Seyit Rıza’yı bir isyancı, bir terörist sayıyorsanız, Atatürk o isyanın lideriyle bizzat konuşmuş. Son olarak “gereğini yapın” gibi sonucu ağır bir şey söylese de, oturduğu yerden değil, o kendine özgü nezaketiyle bunu ayağa kalkarak söylemiş.  

Başka bir saplama yapmadan geçmeyeceğim: Dersimliler (geçmişte bugünkü Tunceli’den çok daha geniş bir bölgede yerleşiktiler) Zazaca konuşur ve Kürt değildirler. Kültürleri, din-mezhepleri Kürtlerden tamamen farklıdır, dilleri farklıdır, fizyonomileri bile belli ölçüde farklıdır. (Kökenlerinde Türklük olduğunu ileri sürenler de var, ama o kadarını bilmiyorum, Ari uluslardan biri olarak kabul edilirler.) Ulus olma ölçeklerine göre Kürtlerden ayrı bu grubun Kürt kabul edilmesi başlangıçtan itibaren Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinin, akademisinin marifeti. Onlar Kürt sayıldıkça ve dışlandıkça Kürtleşmişler. Etnik Kürtçüler de bundan faydalanmış ve onları kendi etnisitelerine katmaya çalışmışlar. Kürtler de kardeşimiz ve hiçbir etnik grup birbirinden üstün değildir görüşündeyim. Ama siz yüz yıl boyunca bir armuta elma derseniz, o da sonunda kendini elma sanmaya başlar. PKK da bundan yararlandı, doğduğu günden beri Dersim bölgesini kendine üs seçti, oralarda Dersimli solcuları öldüre öldüre egemenliğini kurdu. Siyasi ve kültürel asimilasyonunu büyük ölçüde başarıyla tamamladı.         

Devletin Dersim İsyanı’nı bastırması bence meşrudur. Aksi görüşte olanlar elbette istedikleri gibi düşünüp söyleyebilirler, ancak onu söyleyenlerin Atatürk’ün partisinin başında bulunması başlı başına bir sorundur. Siyasi sahtekarlıktır. “Acılar” deniyor, “acılar üstünden siyaset yapmayın” deniyor. Ama en başta CHP üst yönetimi, Kılıçdaroğlu bunu yapıyor. Bununla güç toplayıp, bunu işleyip, gündeme getirilince başkasını suçluyor. Dersim isyanının bastırılması meşru mudur, değil midir? Eğer bu isyan değilse o zaman CHP yönetiminin, başta Atatürk olmak üzere büyük suçudur. Böyle diyebiliyor musunuz? Bu en temel soruya CHP yönetimi cevap vermeyecek de onlar yerine biz mi vereceğiz? En büyük Atatürkçü geçinen, Atatürk’ün partisinin başında durmanın nimetlerinden faydalanan, seçimlerde böyle oy toplayan ve bu yüzden devletten dünyanın parasını alan biz miyiz, sizler misiniz?

Acılara gelince. Askerin isyan bastırılırken ve bastırıldıktan sonra aşırı şiddet kullandığına ilişkin çok sayıda söylem, dedikodu ve daha kötüsü belge var. Sivillere de bilerek şiddet uygulandığı, bir kısmının öldürüldüğü yönünde bilgiler mevcut. Zaten bastırma sırasında kaybettiğimiz 110 askere karşı 10 binden fazla isyancının öldürülmesi, içlerinde kadın ve çocukların da bulunması gayet şüpheli bir durum ve içimizi sürekli sızlatıyor, zihnimiz tedirgin ediyor. Hani “Ermeni Tehciri” konusunda haklı olarak diyoruz ya: Siyaset maizemesi yapmayalım, tarihçiler, bağımsız tarihçiler konuya el atsın, belgeleri incelesinler, sonuçlarını kamuoyuna açıklasınlar... Özür dilemek mi gerek, ne kadar dilemek gerek, kim kimden ne kadar özür dileyecek, belli olsun. Aynı anda veya hemen sonrasında Osmanlı ne yaptı; PKK Dersimlilere ne yaptı, yapmaya devam ediyor; onlar da masaya yatırılsın.

Keşke kültürel zeminde kalmak üzere her şahsiyet olumlu, olumsuz düzgün tartışılabilse. Fakat imkansız! Kamplaşma ve terörün her kesimi çirkin siyasete, yalana mahkum ettiği ortamda bu imkansız. O yüzden şeriat tehlikesinin, laiklik karşıtlığının en büyük iki sorundan biri olduğu bir ülkede Şeyh Sait heykeli dikemez, onu övemezsiniz. Buna izin vermemek gerek.

PKK vahşetinin 100 bin can aldığı bir ülkede, HDP’liler Seyit Rıza heykeli dikiyorsa, bu tabii ki yalnızca kültürel bir girişim değildir, HDP zihniyetinin ele geçirdiği CHP’nin ona sahip çıkması rastlantı değildir. Tehlikeli kışkırtmadır. Siyasi anlamda Tunceli’ye durmadan “Dersim” demek Cumhuriyet’e meydan okumadır. Cumhuriyet’e siz meydan okurken iyi, AKP okurken kötü, yok öyle saçmalık!  

Kılıçdaroğlu sanki Seyit Rıza’nın reenkarnasyonu. Onun gibi inatçı, cesaretli. Umalım ki daha ileri cesaret sınavlarına tabi tutulmaz. Kılıçdaroğlu da Seyit Rıza gibi sözüne güvenilmez, bir dediği bir dediğini tutmaz biri. İkisi de güç ele geçirdikleri yerde diktatör.

Seyit Rıza da herkesi aynı anda idare edebilen bir kişilik. Bir yere kadar. Cumhuriyet’e, devlete bağlılığını dile getiriyor, övgüler düzüyor. Aynı anda İngiliz ajanlarıyla sıkı fıkı. Ermeni komitacılara bağış veriyor. Kürt ayrılıkçılara sürekli göz kırpıyor. Yaptım diyor, yapmıyor; yapmadım diyor yapıyor. 

Boynuz kulağı geçmiş. Kılıçdaroğlu çok daha büyük oynuyor. 6 Ok dışında her şey egemen partisinde, Atatürk’ten de vaz geçmiyor. Amerikan mandacılarını  her köşe başına yerleştirmiş, işine geldikçe solculuk taslıyor. AKP’ye kafa tutuyor, bir yandan AKP’yle örtülü ortaklık yapıyor. İktidara verip veriştiriyor, iktidarın pek çok imkanını iktidar gibi kullanıyor. İçinde ruhuna işlemiş bir mağduriyet sancısı… Mağduriyet ön kabulüyle dünyaya bakanlar intikam için kendilerine her şeyi hak görürler. Yaşama mezhep gözlüğüyle bakıyor, ama sürekli laiklikten söz ediyor. Cumhuriyet sözcüğünü ağzından düşürmüyor, ama en mutlu göründüğü anlar Cumhuriyet düşmanlarıyla bir araya geldiği zamanlar, onlarla sohbet ederken gözlerinin içi gülüyor.

Kaan Arslanoğlu

Kaynak: https://www.insanbu.com/Siyaset-Haberleri/816-kilicdaroglu-sanki-seyit-rizanin-reenkarnasyonu

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.